Eşber Kaya, Umut Yazıları

Tarımsal kuraklığı tartışırken üretimin ve üreticinin örgütlenmesi – Eşber Kaya

Dünyanın yaşadığı iklim krizinin beklenen bir sonucu olarak kimi ülkeler ve bölgelerde sel, fırtına ve taşkın gibi afetlerin yaşanma sıklığı artarken; kimi ülke ve bölgeler de şiddetli kuraklık ve çölleşme ile karşı karşıya bulunuyor. Türkiye, içerisinde bulunduğu coğrafi konum sebebiyle ciddi bir kuraklık riski altında. Son süreçte gözlemlenen ve artık hayatımızı etkileyen meteorolojik ve buna bağlı olarak gelişen tarımsal kuraklık artık hayatımızın olumsuz bir gerçeği.

Kuraklığı tanımlamamız gerekirse, yağışların normalden ciddi oranda az olması neticesinde toprak ve suyun olumsuz manada etkilenmesidir. Kuraklığın başlangıç ve bitişinin belirsiz olması, kümülatif olarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etkisi ve ekonomik boyutunun yüksek olması onu diğer afetlerden ayıran en önemli özellikleridir. (1)

Bilim insanları kuraklığın meteorolojik, tarımsal, hidrolojik ve sosyo-ekonomik olmak üzere dört farklı çeşidinin var olduğunu bildiriyorlar. Belirli bir sıralamaya koymak gerekirse; kuraklık meteorolojik kuraklık olarak başlar, tarımsal ve hidrolojik kuraklık olarak gelişir, sosyo ekonomik kuraklık olarak devam eder. (1) Bizim ise bu yazıda üzerinde durmayı amaçladığımız alt başlık, tarımsal kuraklık ve bunun tarımsal üretim üzerine etkileri olacak.

Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklığın çeşitli özellikleri ile çok yakın ilişkilidir. Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması olarak tanımlanan tarımsal kuraklık nem kaybı ve su kaynaklarında kıtlık oluştuğu zaman meydana gelir. Ürün miktarında azalmaya, büyümelerinde değişime ve hayvanlar için tehlikeye sebep olur. (2)

Yaşadığımız su kıtlığını sadece yağışlardaki azalmaya bağlamak tamamen doğru olmayacaktır. Bu duruma coğrafi konum sebebi ile yaşanan iklim şartları, yağışlı geçmesi gereken mevsimlerde yaşanan kuraklık, çölleşme ve ormanların azalması, artan nüfusun artan su talebi ve hükümetlerin tercih ettikleri politikalar neticesinde oluşan çevre tahribatı da sebep olabilmektedir.

Bilindiği ve daha önce de üzerinde durduğumuz gibi; sadece gelir getirici bir faaliyet değil, yapılış şekli ve yapıldığı yerler anlamında sosyolojik ve yapıldığı toplumu dönüştürücü etkisi olan da bir faaliyettir. Bu faaliyetlerin yapılmasının devamı ve sağlığı için de en önemli etken iklimdir. İklim krizinin bir sonucu olarak yaşamakta olduğumuz tarımsal kuraklık tarımsal üretimi olumsuz anlamda doğrudan etkiliyor.

Ülkemizdeki iklimin kuraklık yönündeki olumsuz değişimi ve su taleplerinin artması; kuraklık riskinin önemli derece yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Kuraklığın şiddetlenmesi ile sınırları aşan nehirlerin kullanımı dahil pek çok uluslararası ve ulusal su kaynağının paylaşımı ve yönetimi daha da zorlaşabilecektir. İklim değişikliğine bağlı olarak şiddetlenerek artması beklenen kuraklık, sel ve ortalama sıcaklıklardaki artışlar taşıyıcı (yiyecek ve sudan) kaynaklı hastalıklara sebep olarak sağlık üzerinde de toplumun büyük bir kısmı risk altına sokarak etkili olacaktır. Benzer şekilde kuraklık; eko sistem göçü, gıda ve su kıtlığı, yetersiz beslenmeye sebep olarak insan sağlına zarar vermekte, bilhassa düşük gelir seviyesindeki kişiler, yaşlılar ve çocukları önemli ölçüde olumsuz etkilemektedir. Sıcaklık artışlarıyla birlikte yaşanacak seller ve kuraklık temiz suya erişimi olumsuz etkilemekte, özellikle ishalli hastalıklarda (ör. Kolera) artışa, fiziksel yaralanma ve yetersiz beslenmeye neden olabilmektedir. (3)

Ziraat Mühendisleri Odası’nın bu noktada çözüm yönündeki önerileri çok önemli ve uygulanabilir nitelikte. Bu önerilere göz attığımızda öncelikle yapılması gereken; durumun tespitinin net olarak yapılması ve ülkemizin su fakiri bir ülke olduğu gerçeği ile yüzleşerek Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planını sorunun çözümü için uygulanabilir bir şekilde hayata geçirmek olmalıdır.

Ziraat Mühendisleri Odası’nın önerileri (4) ise şu şekilde devam ediyor. Su havzaları ve su kaynakları kirlenme ve yok olma tehlikesine karşı korunmalı, HES’ler ve benzeri yağmalarla suyun ticarileştirilmesinin önüne geçilmelidir. Bunu yaparken yer altı sularının korunması ve yasadışı kullanımının önüne geçilmesi de hayati öneme sahip.

Sınırlı olan tarım alanlarında üretim planı yapılarak üretim deseni su varlığı da dikkate alınarak belirlenmeli, meteorolojik öngörüler dikkate alınarak yapılan uyarılara göre önlemler alınarak üretici korunmalı ve her türlü meteorolojik afetlerde yalnız bırakılmamalıdır.

Su tahsisinde en fazla payı olan tarım sektöründe, mevcut salma sulama yerine su tasarrufu sağlayan basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, suyun kıtlığında kısıtlı sulama yapılmalı ve su ölçülü olarak üreticilere verilmeli, su iletim ve dağıtım sistemlerinde su kayıplarını en aza indiren önlemler ivedilikle uygulanmalıdır.

İklim değişikliğinin kısa ve uzun vadeli senaryoları dikkate alınarak mevcut tarım alanlarında kuraklığa ve sıcaklığa dayanıklı bitki tür ve çeşitlerinin geliştirilmesi ve ekilişlerinin yaygınlaştırılmalı, münavebe dahil uygun ekim teknikleri ve toprakta su muhafazasını sağlayan arazi kullanım yönetimine yönelik araştırma geliştirme ve eğitim çalışmalarına daha fazla kaynak ayırarak devam edilmelidir.

Şu an işlevsiz ve dağınık olan kamu yönetimi yerine tarım, toprak ve su yönetiminde etkin bir kamu yönetimi kurulmalı, merkezi yönetim görev ve yetkilerine sahip çıkmalı, uzman kurumlar kapatılmamalı veya işlevsizleştirilmemelidir. DSİ Genel Müdürlüğü güçlendirilmeli, en ücra noktalara hizmet verecek şekilde Toprak Su Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalıdır.

İktidarda olduğu yıllar boyunca yaşanan iklim krizi neticesinde bölgesel olarak yaşamamızın neredeyse kesin olduğu kuraklık sorununu zamanında tespit edemeyip, bunun önüne geçebilecek tedbirleri vaktinde almayan AKP sorunun aynı zamanda bir parçası olarak karşımızda duruyor. Yaşanan kuraklık sorununa çözüm için sadece tarımsal üretimin belirli bir program çerçevesinde örgütlenmesi yetmez. En az bu kadar önemli olan şey üreticinin de örgütlenmesi ve yarattıkları örgütlülükler aracılığıyla tarımsal üretimin devamını güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde sağlayabilmeleridir. Çünkü dünyayı değiştirecek güç toprağa can veren o tertemiz ellerdedir.

Paylaşın