ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump hükümeti için seçtiği isimleri açıklamaya başladı. Beklendiği gibi, Trump’ın açıkladığı isimlerin ortak özelliği Siyonizm ve İsrail’in savunulmasında çok kararlı olmaları. Demokrat Partili Biden döneminde İsrail katliamlarına sunulan devasa destek dikkate alındığında, yeni isimler için “Daha fazla ne yapacaklar?” sorusu gündeme geliyor.
Trump Cumhuriyetçi Parti’nin tanınmış isimlerinden Marco Rubio’yu Dışişleri Bakanı olarak duyurdu. Rubio Küba kökenli ve Çin’e, Rusya’ya, İran, Venezüela ve Küba’ya karşı en sert politikaları savunan biri. ABD’de Siyonist lobinin en güçlü isimlerinden Adelson ailesine yakınlığıyla bilinen Rubio, geçtiğimiz aylarda ABD’nin İsrail’in Gazze ve Lübnan saldırılarına desteğini yetersiz bulan açıklamalar yapmıştı. Adelson ailesi bu seçimde Trump’ın kampanyasına 100 Milyon dolar bağış yaptı. Netanyahu ile yakın bir ilişkiye sahip olan Rubio, Biden’ın mayıs ayında İsrail’in Gazze’nin güneyinde Refah’a yeni saldırılarını ertelemesini istediğinde, bunun 2. Dünya savaşında müttefiklerin Berlin’e ilerlemesinin engellenmesine benzetmişti. Bir televizyon kanalına yaptığı konuşmada, “Adolf Hitler’in bir sığınakta olduğunu biliyoruz. Ağzında silah olduğunu biliyoruz. Bunu biliyoruz ama Hitler’in peşinden gitmeyin, Berlin’i yok etmeyin, içeri girmeyin. Benjamin Netanyahu ve İsraillilerden temelde yapmalarını istedikleri şey bu.” demişti. Gazze halkını Nazilerle özdeşleştiren bu yaklaşım Cumhuriyetçi Parti’de yaygın paylaşılan bir kanaat ve Rubio da bunun gür sesli savunucularından.
Trump Savunma Bakanı olarak FOX TV sunucusu Pete Hegseth’i duyurdu. Hegseth Irak ve Afganistan’da savaşmış eski bir asker. İsrail’in en büyük savunucularından. Hegseth’in aktaracağımız sözleri onun dünya görüşünü özetliyor: “Amerika’nın hikayesi Yahudi-Hıristiyan tarihi ve modern İsrail devletiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Eğer Amerika’yı seviyorsanız, İsrail’i de sevmelisiniz. Tarihi paylaşıyoruz, inancı paylaşıyoruz ve özgürlüğü paylaşıyoruz. Özgür insanları, özgür ifadeyi ve serbest piyasaları seviyoruz. Amerika kendisini koruyacak iki büyük ve güzel okyanusla kutsanmışken, İsrail’in dört bir yanı ya eskiden ya da hala ülkeyi haritadan silmeye çalışan ülkelerle çevrilidir.”
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak duyurduğu Mike Waltz Irak işgali sürecinde Dick Cheney ve Donald Rumsfeld’in ekibinde görev yapmış. Sıkı bir Neo-Con. İsrail basınına göre, Amerikan Temsilciler Meclisi’nde yer alan en büyük İsrail savunucusu. İran’ı bombalamadığı için Biden yönetimini ağır biçimde eleştiren Waltz, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini en yüksek sesle eleştirenlerden.
Trump’ın İsrail’e büyükelçi olarak atayacağını duyurduğu eski Arkansas valisi Mike Huckabee’de katı İsrail yanlılığıyla tanınıyor, son yaptığı açıklamada, İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’yı ilhak etmesinin hakkı olduğunu söyledi. İsrail’i sık sık ziyaret eden Huckabee, Batı Şeria’daki yasadışı Siyonist yerleşimler için, “İşgal yok. Topluluklar var. Mahalleler var. Şehirler var.” diyor. Huckaabe Filistinli Arap kavramının kullanılmasına karşı çıkıyor, ona göre, böyle bir şey yok. Bu İsrail’den toprak çalmak için uydurulmuş bir kavram.
Trump Kongre üyesi Elise Stefanik’i ABD’nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi olarak atadı. Stefanik’te İsrail’i sık sık ziyaret eden sıkı İsrail yanlısı bir politikacı. Gazze’deki katliamlara karşı ABD üniversite kampüslerinde gelişen protesto hareketinin bastırılması için yoğun faaliyet yürüten Stefanik, yaz aylarında yaptığı İsrail ziyaretinde dinleyicilerine protesto hareketlerini bastırma sözü vermişti.
Trump’ın açıkladığı isimler bunlar ve bu isimlerin niteliğinden ötürü, Cumhuriyetçi Yahudi Koalisyonu’nun uzun süredir başkanlığını yürüten Matt Brooks, adayları “güçlü, canlı ve sarsılmaz bir ABD-İsrail ilişkisini önemseyenler için gerçek bir rüya takımı” olarak değerlendirdi. Amerika’da İsrail için bir “rüya takımının” kurulması şaşırtıcı değil. Daha önce bu takımdan çok kuruldu. Biden’ın takımı da bundan çok farklı değildi.
İsrail’in Haaretz gazetesinin yazarı Gideon Levy’e göre, Trump’ın “İsrail yanlısı atamaları” aslında “İsrail’in en büyük düşmanlarıdır.” Neden mi? Levy bunu şöyle açıklıyor: “ABD Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ABD’nin İsrail Büyükelçisi sözlerinde dururlarsa, önümüzdeki yıllar İsrail için felaket anlamına geliyor. Önümüzdeki dönem, İsrail’in işgale, kan dökmeye ve güce olan bağımlılığını geri dönülmez bir biçimde derinleştirecek olan kan tüccarlarından başka bir şey olmayan sözde dostları sayesinde daimi bir apartheid devleti olarak kaderini belirleyecek.”
Sadece bu kadar değil, Levy’e göre –ki biz de katılıyoruz-, “Irkçı ve cahil olan bu kişiler, evanjelik kiliselerde ve Filistin’deki yerleşimlere yaptıkları ziyaretlerde beyinlerini yıkayan yerleşimci propagandası dışında Orta Doğu’daki gerçekler hakkında hiçbir şey bilmemektedir.” Levy sözlerine şöyle devam ediyor: “Atanmış Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bu korkunç savaşta sadece İsrailli kurbanlar görüyor. “Neredeyse bir yıldır 60.000’den fazla İsrailli otellerde yaşıyor ve çocukları internet üzerinden okula gidiyor” diye yakınan bu İsrail yanlısı propagandacı, Gazze Şeridi’ndeki iki milyon Filistinliyi ve sahip oldukları her şeyi kaybeden, çaresizce, dehşet içinde dolaşan bir milyon Lübnanlı’yı duymamış. Uyuyacak bir otelleri yok ve çocukları internette ders çalışmıyor. İsrail tarafından katlediliyorlar. Rubio ve arkadaşlarından bunların hiçbirini duymayacaksınız.” Levy hep olduğu gibi, açık sözlü. Doğru tespitlerini sıralıyor. Trump’ın açıkladığı isimler özellikle liberal çevrelerde “çok aşırı” oldukları için tartışma konusu oldu ancak ABD’de liberal demokratlar dönemindeki soykırım destekçiliğine bakıldığında “çok aşırı” ne anlama geliyor düşünmek gerekiyor. Filistin ve Lübnan halkı için “çok aşırı” tartışması hemen hiçbir anlam ifade etmiyor. Mesele daha ne yapacaklar sorusunda düğümleniyor.
Trump’ın Ortadoğu tercihlerinde bu gelişmeler yaşandı ve aynı günlerde hemen herkes Trump’ın Ukrayna meselesinde ne tür adımlar atacağını tartışıyordu. Trump bugün yaptığı bir açıklamada, Ukrayna’da yaşanan çatışmalar sonucunda yaşanan büyük kayıplarla ilgili geniş bilgiler elde ettiğini söyledi ve ekledi “Rusya ve Ukrayna üzerinde çok daha sıkı çalışacağız. Buna bir son verilmeli. Rusya ve Ukrayna savaşı sonlandırılmalı.” Trump’ın bu açıklaması, dünya çapında ilgi gördü.
Trump’ın bu açıklamasının üzerinden çok zaman geçmeden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirildiği duyuruldu. Kremlin tarafından yapılan açıklamada bir saat süren görüşmenin Almanya’nın isteğiyle gerçekleştiği belirtildi. Alman tarafının açıklamasında, Başbakan Scholz’un görüşmede Putin’e 3 yıllık savaşın sonunda Rusya’nın hedeflerine ulaşamadığı, savaşı sona erdirmesi gerektiğini ifade ettiği bildirildi.
Scholz’un iki yılın ardından Putin’i araması önemliydi ve Batılı pek çok analiste göre, bu girişim Avrupa devletlerinin Trump’ın Moskova’yla barış masasına Avrupalı müttefiklerinden ayrı oturması olasılığından duyduğu korkunun ürünüydü. Görüşmeyle ilgili olarak aktarılan bilgilere göre, Putin görüşmede, Rusya’nın ele geçirdiği Ukrayna topraklarını teslim etmeyeceğini ve Ukrayna’nın tarafsızlığına dair garantiler -örneğin Ukrayna’nın NATO’ya katılmayacağına dair bir anlaşma- talep edeceğini belirtmek için bu örtülü ifadeleri defalarca kullandı.
Alman Dış İlişkiler Konseyi’nde eski bir güvenlik uzmanı olan Christian Mölling bu görüşmenin nedeninin, Trump’ın Putin’le Ukrayna konusunda geliştirebileceği müzakereler olduğunu söyledi. Scholz’un bu görüşme öncesi G7 ortaklarını ve Ukrayna devlet başkanı Zelenskiy’i bilgilendirdiği açıklandı. Scholz görüşme sonrasında Zelenskiy ile bir görüşme daha yapmış. Bu görüşmenin duyurulmasının ardından bir açıklama yapan Zelenskiy, Putin Scholz görüşmesinin “Rus liderin izole edilmesini baltalayarak pandoranın kutusunu açtığını” ifade etti. Zelenskiy açıklamasında şunları ekledi: “Şimdi başka konuşmalar, başka aramalar olabilir. Sadece bir sürü kelime. Putin’in uzun zamandır istediği de tam olarak buydu: izolasyonunu, Rusya’nın izolasyonunu zayıflatmak ve hiçbir şeyle sonuçlanmayacak olağan müzakereler yürütmek onun için son derece önemli.”
Zelenskiy’nin patronlarından Scholz “Putin’in uzun zamandır istediği” şeyi yaptı, tam da Zelenskiy’nin hiç istemediği tarzda. Amerikan basınına Kiev’den konuşan ancak isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynak, Zelenskiy’nin Scholz’a Putin’le görüşmemesi gerektiğini çünkü Putin’in gerçek bir barış istemediğini ancak Scholz’u engelleyemediğini söyledi. Zelenskiy’nin görüşmeyle ilgili sözleri bunun gerçekliğine işaret ediyor. New York Times’ın konuyla ilgili haberinin başlığını “Buz Kırıldı: Scholz Putin’le Görüştü” koyması boşuna değil. İki gün önce New York Times gazetesine konuşan Ukrayna yetkilileri, “Ukrayna’nın çıkarlarını savunmanın, muhtemelen çatışmalarla belirlenecek olan toprak sınırlarına değil, ateşkesin kalıcı olmasını sağlayacak güvencelerin neler olduğuna bağlı olduğunu” söylemişti. Bu sözler Ukrayna yönetimi açısından bir ilkti. Sınırlardan önce ateşkes güvencelerinin sağlanması Ukrayna yönetiminin yaklaşımında bir yeniliğe işaret ediyordu.
Uluslararası Finans-Kapitalin sözcülerinden The Economist üç gün önce yayınladığı bir analizde, Rus birliklerinin Doğu Ukrayna’da ilerlemesi ve ABD’de Trump’ın seçim zaferinden sonra, “Ukrayna’da cephede kötüleşen durumun topluma yayılmasını” konu edinmişti. The Economist’e göre, “Ukrayna ordusu panik ve bozgunculuğun yayılmasını önlemek için cepheden gelen en olumsuz haberleri sansürlemeye çalışıyor.” Adının açıklanmasını istemeyen bir Ukraynalı yetkili, Ukrayna üst düzey yöneticilerinin, Zelenskiy’i “acı gerçeklerden uzak tutmaya çalıştığını” belirtiyordu. Zelenskiy’nin savaşın gerçeklerinden uzak tutulduğunu belirten yetkiliye göre, Ukrayna’da savaşma isteği giderek azalıyordu.
Ukrayna’nın savaş kapasitesinin Trump iktidarıyla birlikte giderek zayıflaması şaşırtıcı olmayacak. Bütün işaretler bunu gösteriyor. Zelenskiy’nin bugüne değin Batı desteğiyle sürdürdüğü savaş politikası ve bunun yarattığı yıkıcı sonuçlar ancak savaşın sona ermesiyle açığa çıkacak. ABD ve AB emperyalizmleri adına yürütülen bu savaş, Ukrayna halkına büyük acılar ve kayıplar yaşattı. ABD ve AB emperyalizminin Rusya’yı zayıflatmak amacıyla Zelenskiy ve ekibi üzerinden yürüttüğü bu savaşın uluslararası jeo-politikte önemli sonuçları olacak. Önümüzdeki aylarda bunlar daha net görülmeye başlayacak.