Gündem, Umut Keçer, Umut Yazıları

10. yılında Kasım Atılımı’nın izinden – Umut Keçer

Bir olayın tarihsel bir olay olması için üzerinden belirli bir zaman geçmesi gerekiyor. Aynı zamanda bu olayın içinde bulunduğu tarihsel konjonktüre etkilerinin de tam olarak açığa çıkması da olayın daha iyi anlaşılması için önemlidir.

Kasım Atılımının üzerinden 10 yıl geçti. 10 yıl sınıflar mücadelesinin toplumsal tarihi açısından kısa bir zaman oluyor. Bir insan hayatı açısından bakılırsa önemli bir süreye tekabül ediyor.

Türkiye kentlerinden birçok genç Kobani’de, IŞİD ile başlayan varlık yokluk savaşına katılarak Özgürlük Gücü fikriyatını hayatlarının pratiğinde somutlaştırdılar. Bu pratik esasen Türkiye devrimci hareketinin uzun mücadele hayatı içerisinde var olan ezberlenmiş rollere bir itirazı içermekteydi.

1990’lı yıllar boyunca 12 Eylül yenilgisinin ve Sovyetler Birliğinin yıkılmasının yarattığı sol liberal politik yaşama devrimci bir itiraz devrimci eylemle somutlaşmış oldu. Atılım süreci içerisinde yüzlerce devrimci kadro bu sürece katıldı. Bu mücadelede ölümsüzleşerek onur nişanı olarak duvarlara resimleri asılanlar oldu. Aynı zamanda Rojava devrimi topraklarında başlayan özgürlük mücadelesini Türkiye topraklarına taşırken bu mücadele de tutsak düşenler oldu. Bugün, halen devrimci savaş mevzilerinde Kasım Atılımı’nın açtığı yolda onurlu bir şekilde yürüyenler kavga bayrağını bir an için olsa bile düşürmeyenler de var.

Tarih kitapları elbette Gezi Direnişi’nin deneyimlerini Kobani’ye ve Kürdistan dağlarına taşıyanları yazacaktır elbette. Aynı zamanda oralarda elde edilen devrimci tecrübeleri Türkiye metropollerine taşımak için canla başla çabalandı ve halen çabalanıyor.

Geride bıraktığımız 10 yıl düşünüldüğünde Kasım Atılımı’nın Türkiye devrimci hareketinin mücadele tarihi açısından eşi az görülen bir mücadele pratiği olduğunu görüyoruz. Özellikle 2015 yılından itibaren Kürdistan gelişen savaşın şiddeti ciddi boyutlara ulaştı. AKP-MHP ittifakı böylesi bir süreç içerisinde şekillenerek faşizmi tahkim etti. Türkiye devrimci hareketinin bütün kesimleri Kürdistan’da faşist iktidar tarafından yürütülen işgal saldırılarının şiddetini en yoğun şekilde hissettiler. Bu koşullar altında Türkiye devrimci hareketinin büyük bir kesiminde sağa kayma eğilimi kendini gösterdi. Esasen silahlı mücadele ve zor örgütlenmesinden uzaklaşma genel siyaset karakteri haline gelmişti. Devrimci siyaset böylesi bir atmosfer içerisinde kendi sağından medet ummak yerine daha sol bir mücadele kulvarına yönelerek faşizme karşı mücadeleye kendi durduğu alanda ciddi bir güç verdi. Bu mücadele içerisinde birçok öncü kadro ölümsüzlüğe yürüdü. Uğruna ödenen bedeller pahasına devrimci duruştan ve mücadele çizgisinden taviz verilmedi.

Devrimci siyasetin öncü kadrolarının ciddi bir kısmı bu mücadelede ölümsüzleşti ya da tutsak düştü. Ancak ödenen büyük bedeller pahasına bu mücadeleden taviz verilmedi. Özellikle Ulaş Bayraktaroğlu yoldaşın ölümsüzleşmesi sonrası dost düşman birçok çevre açısından mücadelenin nasıl bir eksende yürüyeceğine dair önemli bir merak oluşmuştu.

Geriye dönüp baktığımızda Ulaş Bayraktaroğlu yoldaşın ölümsüzleşmesi sonrasında da devrimci siyaset onun açtığı yolda onun değerli hatıralarına sonsuz bağlılıkla yürümeye devam etti.

Mücadele içerisinde oluşan boşluklar doldurularak devrimci savaş alanlarında bulunmak ve devrimci savaşın ihtiyaçları temelinde yaşamı örgütleme konusunda ısrar edildi.

Elbette Türkiye işçi sınıfının ve ezilenlerin özgürlük mücadelesi düşünüldüğünde mücadelenin ihtiyacı olan her görev tam anlamıyla yerine getirildi diyemeyiz. Bu mücadele içerisinde özellikle ölümsüzleşen yoldaşlara büyük bir özeleştiri borcumuz bulunmaktadır. Onların bizlere miras bıraktığı mücadeleyi dört dörtlük yerine getirmemek önemli bir eksikliğimizdir.

Kasım Atılımı’nın 10. yılına girmiş bulunuyoruz. Bu mücadelenin 10 yıllık tarihi içerisinde bizlerle birlikte omuz omuza mücadele eden birçok yoldaşımız oldu. Bugün geriye baktığımızda 10 yıllık mücadele tarihinin sonucunda önemli bir tecrübe biriktirdiğimizi daha iyi görebiliyoruz.

Bugün Türkiye ve Dünya’da önemli gelişmeler yaşanıyor. Emperyalizm ve faşizmin bütün saldırıları ve yok etme çabalarına rağmen işçi sınıfı ve ezilen halkların özgürlük mücadelesi gelişip büyümeye devam ediyor. Ortadoğu coğrafyasında, Kürt halkı başta olmak üzere, ezilen mazlum halkların özgürlük mücadelesinin her türlü baskıcı engellemeye rağmen var olmaya devam ettiğini görmek gerekiyor.

Faşizmin bütün saldırılarına rağmen Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin Birleşik Devrim mücadelesi gelişip büyümeye devam ediyor. Her türlü faşist baskı karşısında Türkiye ve Kürdistan halklarının Birleşik Devrim mücadelesini kararlı bir şekilde devam etmektedir.

Tarihi ilerleten her zaman ezilen sınıfların ve halkların özgürlük mücadelesi olmuştur. Bu temelde yaklaşan 3. Dünya savaşı konjonktüründe Kasım Atılımı’nın öncülerinin ayak izlerini takip edenlere daha büyük sorumluluk ve görevler düşmektedir.

Türkiye topraklarında işçi sınıfının ve ezilenlerin öfkesini daha güçlü örgütlemek tarihsel sorumluluğumuzdur. Kasım Atılımı’nın açtığı yolda ölümsüzlüğe yürüyen yoldaşlara en büyük özeleştirimiz mücadeleye daha güçlü sarılmak ve hiçbir kişisel hesap gütmeden sosyalizm mücadelesi için fedakârca savaşmak olmalıdır.

Paylaşın