Amerika’da başkanlık seçimlerine günler kaldı ve Donald Trump ile Kamala Harris arasındaki yarışta nefesler tutulmuş durumda. Son kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, adaylar arasında ciddi bir oy farkı yok. Birkaç ay önceki kamuoyu yoklamalarında Kamala Harris belirgin bir biçimde öne geçmiş görünüyordu. Aradan geçen aylarda Trump’ın pozisyonunu güçlendirmiş olduğu görülüyor. Amerikan seçim sonuçları kuşku yok ki tüm dünyada merak ediliyor, bu şaşırtıcı değil ama Ukrayna için özel bir önem taşıyor.
Birkaç gündür Ukrayna’da Amerikan seçim sonuçlarına ilişkin görüşmeler yapan Amerikan gazetecilerinin yazdıkları, Amerikan seçim sonuçlarının en fazla Ukrayna’da dikkatle beklendiğine işaret ediyor. Amerika’da seçim süreci, ülkenin karşı karşıya olduğu derin bölünmüşlüğün en çıplak biçimde görülebileceği sahnelerle doluydu. İngiltere’nin Guardian gazetesinin yazarı Larry Elliott konuya ilişkin son yazısının başlığını, “Trump mı Harris mi? Kim kazanırsa kazansın küresel ekonomide bir güç kayması yaşanacak” koymuştu. Elliott’ın bu başlığı atmasının nedeni, küresel ekonomi ve siyasette yaşanan değişimlerdi.
Elliott, geçen ay düzenlenen BRİCS Zirvesi’ne atıfla şöyle yazmıştı: “Vladimir Putin’in ev sahipliğinde geçen ay düzenlenen Brics zirvesi, zamanın bir işaretiydi. Başlangıçta beş ülkeden (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) oluşan grubun Kazan’daki toplantısına Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere dört yeni üye katıldı. Aralarında Suudi Arabistan, Türkiye ve Endonezya’nın da bulunduğu en az birkaç düzine ülke daha gözlemci olarak katıldı ve kulübe katılmakla ilgileniyor.”
Elliott’a göre BRİCS Zirvesi ABD dolarının uluslararası rezerv para olma statüsü üzerine herhangi bir tartışma yürütmedi. ABD doları uluslararası ticarette özel ve ayrıcalıklı statüsünü koruyor ancak diyor Elliott, BRİCS Zirvesi “yine de üç nedenden ötürü önemliydi. Birincisi, yaptırımların Rus ekonomisinin çöküşüne yol açmadığını ve muhtemelen de açmayacağını gösterdi. Çin ve Hindistan, Putin’in petrolü için istekli müşterilerken, yerel Rus ekonomisi de dirençli olduğunu kanıtladı. Batılı hükümetler için kabul etmesi zor olsa da Rusya uzun süre savaşmaya devam edebilir ve savaşı kazanıyor.”
Elliott’a göre, BRİCS Zirvesi yeni bir gerçekliği gözler önüne sermiştir. Ona göre, BRİCS Zirvesi, “Dünya nüfusunun çoğunluğunu ve küresel ekonominin giderek artan bir payını oluşturan küresel güneyin artan etkisini ve sabırsızlığını” göstermişti. G7 ülkelerinin (ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Kanada) toplam GSYH’si 1994’te %67 iken 2022’de %44’e düşmüş, Çin’inki ise aynı dönemde dört kat artarak %20’ye ulaşmıştır. Elliott’a göre, “G7 ve daha genel anlamda Batı, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun Bretton Woods Konferansı tarafından kurulduğu 1944 yılındaki kadar güçlüymüş gibi davranıyor. Ancak artık farklı bir küresel ekonomi söz konusu. Beyaz Saray yarışını kim kazanırsa kazansın, Batı’nın hakimiyetine son 500 yıldır olmadığı kadar meydan okunuyor.”
İşin esası ve özü Elliott’un son cümlelerindedir. G7 kendini halen 1944’teki konumunda görmektedir ve buna göre hareket etmektedir ancak durum ve güç dengesi ciddi bir değişim yaşamıştır. Amerika’daki “büyük karmaşa” esasen bu durumun ürünüdür. Kamala Harris açıklamalarında, patronu Biden gibi, Çin’in elektrikli araçlarına % 100 gümrük vergisi, yatırım yasakları ve teknoloji şirketlerine yaptırımı içeren bir program uygulayacağını ilan etti. Bu program Trump’ın Çin karşıtı programıyla uyumludur, aradaki fark esas olarak Trump’ın “çılgın söylemine” ilişkindir.
Ukrayna’da ve Ortadoğu’da iki büyük savaş devam etmektedir. Ortadoğu savaşında ABD başkan adayları arasındaki tartışmanın özü ve esası kimin daha fazla Filistinli, Lübnanlı öldürülmesine sunulan katkıya ilişkindir. Biden yönetiminin başkan yardımcısı olarak Harris öldürebilecekleri kadar Filistinli kadın ve çocuğu öldürdüklerini ve seçimi kazandığı takdirde çok daha fazlasını öldüreceğini söylemektedir. Trump ise Filistinli ve Lübnanlı çocuk ve kadınları öldürmekte gerekli performansı gösteremediklerini iddia ederek rakibi Harris’i eleştirmektedir. Yani seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın Ortadoğu’da beklenebilecek asıl unsur daha fazla Filistinli ve Lübnanlı kadın ve çocuğun öldürülmesidir.
Ukrayna’ya gelindiğinde durum daha karmaşıktır. Amerikalı gazetecilerin Ukrayna’da konuştuğu bazı Ukraynalılar ciddi ciddi Batılıların, “Ukrayna’daki mücadelenin sadece kendileriyle ilgili olmadığını hala anlamamış olmasından duydukları üzüntüyü dile” getiriyorlar. Bunu ifade eden Ukraynalılara göre, “Uluslararası düzenin bariz ihlallerine karşı verilen mücadeleyi desteklemek tüm dünyanın çıkarına.” Ukrayna bunun için savaşıyor ve Batılılar bunu anlayamıyor. Bazı Ukraynalılar bu Batılı ideolojik manipülasyonlara inanmış olabilir ama bu dünyada aklı başında olan herkes durumun bu söylenenlerle hiç alakası olmadığını iyi biliyor. New York Times gazetesinin Ukrayna’daki habercilerine göre, “Amerikan seçimlerinin yarattığı endişe Kiev’de Ukraynalı yetkililer ve sivil toplum liderleri arasında daha güçlü hissediliyor”muş. Neden?
Batının ve dünyanın “çıkarı için savaşan” bazı Ukraynalılar Amerikan seçimlerinde Trump’ın başkan yardımcısı olarak seçimlere katılan J. D. Vance’ın kampanya sırasında yaptığı bir konuşmada, “Size karşı dürüst olacağım, Ukrayna’ya öyle ya da böyle ne olacağı umurumda değil.” dediğini öğrenmiş ve çok huzursuz olmuşlar. Vance bununla da kalmamış, seçim kampanyası boyunca Vladimir Putin’i bir düşmandan ziyade bir “hasım” ve “rakip” olarak nitelendirmiş ve genel olarak ABD’nin Rusya’ya değil Çin’e odaklanması gerektiğini savunmuş. Bu durum bazı Ukraynalılar da ciddi bir endişe yaratmış.
Bazı Ukraynalılar endişelenmekte haklı çünkü 1 Ekim’de Amerika’nın New York Times gazetesinde yayınlanan geniş bir haber Ukrayna’da savaş alanında yaşanan gelişmelere odaklanmıştı. Haberde görüşlerine başvurulan Amerikalı askeri ve istihbarat yetkilileri, silah tedarikinin artık Ukrayna’nın başlıca dezavantajı olmadığını söylüyordu. ABD’li yetkililere göre, Ukrayna’nın başlıca dezavantajı asker eksikliğiydi. ABD’li yetkililere göre, “Ukrayna askere alınmaya uygun kişileri bulmak ve askere almak için konser salonlarından insanları sürüklemek gibi zorlayıcı yöntemler de kullandı. Birçok kişi vatanseverlik duygularıyla orduya kaydolsa da yeterli sayıda kişi katılmadı.” Bu uygulamaların sonunda Ukrayna ordusu ciddi bir asker sıkıntısıyla karşı karşıya kaldı. Bundan dolayı ABD Savunma Bakanı Austin Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile yaptığı son görüşmede, “sadece Pokrovsk ve Kursk’u savunmanın değil, aynı zamanda ‘kuvvet yenileme ve askere alma’nın da önemini” vurgulamış.
ABD askeri analistleri yılın ilk aylarında “yetersiz eğitimli güçleri Ukrayna savunmasını aşmakta zorlanan Rusya’nın önümüzdeki aylarda Ukrayna’da önemli kazanımlar elde edemeyeceği sonucuna varmıştı.” Bu öngörü yanlış çıktı ve Rusya cephede önemli kazanımlar elde etmeye başladı ve kazanımlarını ilerletmeye devam ediyor. New York Times’a göre, “Sonuç olarak, Amerikan istihbarat teşkilatları ve askeri yetkililer, Kiev’in yaklaşık üç yıl süren savaşın tükettiği güçleri yeniden inşa etmenin yollarını ararken, Ukrayna’nın Rus ilerleyişini durdurma kabiliyeti konusunda kötümser.”
New York Times’a konuşan Amerikan Enterprise Enstitüsü’nde akademisyen olan ve ABD ordusuna danışmanlık yapan Frederick W. Kagan, “Herkes kendini kötü hissediyor” diyor. “Çok uzun ve zor bir yıl oldu ve Ruslar hala ilerlemeye devam ediyor.” Kagan’ın sözleri bütün yaşananların özetini veriyor. Zelenskiy geçen hafta Kiev’de ABD’li yetkililerle buluştu. Görüşmelere katılan ABD yetkililerine göre Zelenskiy, “yıpranmış ve stresli görünüyordu, birliklerinin savaş alanındaki başarısızlıklarının yanı sıra ABD seçimleri konusunda da endişeliydi.” Trump’ın seçimi kazanması durumunda yaşayacakları Zelenskiy ve ekibinin en büyük kabusu. Kendi varlığını emperyalist bir güce bu derece teslim etmenin yarattığı kabus, Zelenskiy ve ekibinin durumunda en çıplak haliyle ortaya çıkıyor.
ABD seçimleri söz konusu olduğunda, Ukrayna’daki işbirlikçi yönetimin her düzeyde savunulacağı aşikar ama bu savununun kapsam ve boyutlarını büyük ölçüde Amerikan emperyalizminin ihtiyaçları belirleyecek. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi son zamanların en fazla konuşulan gündem. Bu hedefe yönelik adımlar atılıyor. Amerika’daki seçim sonucu bu bağlamda önemli kaymalara yol açabilir. Ukrayna’nın emperyalizm işbirlikçisi yönetiminin büyük tedirginliği esas olarak bu gerçeklikten kaynaklanıyor. ABD seçimleri aynı zamanda 3 kez suikasta uğramış başkan adayı Trump nedeniyle özel bir konum kazanıyor. Başkan adayı Trump’ın galibiyeti durumunda yeni suikastların gündeme gelmesi muhtemel. Bunun temel nedeni onun Ukrayna konusundaki tercihi olacaktır.