Umut Keçer, Umut Yazıları

Ulucanlar Katliamı ve AKP-MHP İktidarı – Umut Keçer

”Unutmamalıyız ki faşizm, hapishanelerdeki devrimcilere saldırırken özellikle toplumsal muhalefetin zayıflığından ve sessizliğinden büyük cesaret almaktadır.”

Bugün AKP-MHP iktidarı, bir devlet politikası olarak Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halklarına dönük her türlü baskı ve zulmü uyguluyor. Elbette Türkiye topraklarında baskı ve zulüm ilk defa mevcut iktidar tarafından yürütülmüyor. Türkiye Devleti’nin kuruluşundan bugüne geçen zaman düşünüldüğünde, var olan iktidarların tamamının baskı ve zor siyasetinde bir süreklilik sağladığını iyi anlamak gerekiyor.

Devletin bu baskı ve zor politikası içerisinde özellikle hapishanelerin özel bir yeri var. Zindanlar; sömürü düzenine baş kaldıran ve bu duruma itiraz eden devrimcilerin, yaşamlarının değişik zaman dilimlerinde uğrak yeri oluyor. Her devrimcinin yaşamında – kısa yada uzun – mutlaka zindanlara uğradığı bir süreç vardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihi boyunca, işçi ve ezilenlerden yana olan devrimcilerin tutuklanması ve tasfiye edilmesi bir devlet politikasıdır. Devrimciler sömürücü iktidarın bütün baskılarına karşı en güçlü şekilde direnmiş ve bedeli ne olursa olsun devrimci duruşlarından asla taviz vermemişlerdir. Bu yönüyle zindanlarda devrim ve karşı devrim arasında yaşanan irade savaşı, genel olarak ülkede yaşanan sınıf mücadelesinden bağımsız değildir.

Ulucanlar Katliamı, zindanlarda gerçekleştirilen katliamların tarihi içerisinde özel bir yerde durmaktadır. 26 Eylül 1999’da Ulucanlar Hapishanesi’nde gerçekleştirilen katliamla 19 Aralık 2000’de gerçekleştirilecek “Hayata Dönüş” katliamının provası yapılmıştır.

Ulucanlar’da gerçekleştirilen katliamda 10 devrimci ölümsüzleşmiş onlarca devrimci de yaralanmıştır. Dönemin iktidarı bu katliamla devrimci iradeyi kırmayı hedeflerken aynı zamanda F Tipi hapishanelere geçişin de provasını yapmıştır.

Bugün AKP-MHP iktidarı döneminde uygulanan hapishane politikalarının Ulucanlar Katliamı’nın gerçekleştiği dönemdeki uygulamalardan bir farkı yoktur. Zindanlarda her türlü baskı uygulanarak devrimci ve yurtsever tutsaklar ağır işkencelere maruz bırakılmaktadır. Faşist iktidarın acımasız yüzü, zindanlardaki uygulamalarda kendini daha net bir şekilde ifade etmektedir. Bu yönüyle Türkiye ve Kuzey Kürdistan zindanlarındaki uygulamalar devrimci tutsakların iradesini teslim almaya dönük acımasız politikalar şeklinde kendini ifade etmektedir.

Tutsakların üzerinde uygulanan ağır tecrit, işkence ve “iyi hal göstermediği” gerekçesiyle gerçekleştirilen infaz yakmalar, iktidar tarafından özel bir politika olarak uygulanmaktadır. Hasta tutsakların tedavileri çeşitli gerekçelerle engellenmekte ve bu nedenle birçok tutsak tedavi olanaklarından yararlanamadığı için ölümsüzleşmektedir. Siyasi tutsaklar ailelerinin yaşadığı coğrafyalardan uzak yerlere sürgün edilmekte ve görüşlere gidiş gelişler tutsak yakınları için de bir işkenceye dönüştürülmektedir.

İlk elden aklımıza gelen bu uygulamalar, AKP-MHP iktidarının bundan 25 yıl önce uygulanan katliam ve zulüm politikalarının takipçisi olduğunun ispatıdır. Bütün bu gelişmelerle ispatlanan ise devletin katliamcı ceberut yüzünün hiçbir zaman değişmediğidir.

Zindanların mevcut durumunu doğrudan iktidarın ezilen sınıflara dönük yaklaşımıyla birlikte ele almak gerekiyor. Bugün AKP-MHP iktidarının hapishane politikası işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, kadınlara ve bütün ezilenlere uyguladığı politikalardan bağımsız değil.

AKP-MHP iktidarı ülkeyi adeta bir halklar hapishanesine çevirdi. Zindanlarda bu uygulamalardan nasibini alıyor. Ülkedeki ekonomik gidişat kapitalist sömürü çarkının en acımasız şekilde işlediğini göstererek ilerliyor. Emeğin tarihsel kazanımları alabildiğince yağmalanırken patronlar faşist iktidarın desteğiyle karlarına kar katıyor.

Kürt halkına dönük savaş politikaları ise yine en acımasız şekilde yürütülüyor, Bakur Kürdistan’ın dağlarında gerillaya dönük kapsamlı operasyonlar yapılıyor aynı zamanda şehirlerde her türlü demokratik hak arama eylemleri krimalize edilerek engellenmek isteniyor. Kadın cinayetlerine her gün yenileri eklenirken iktidar failleri koruyor ve cesaretlendiriyor.

Hapishanelerde rutin bir uygulama haline gelen işkence ve zor ile iktidar, devrimci tutsakların iradesini kırmak istiyor. Bu uygulamalar karşısında dışarıda olan devrimcilere ve duyarlı politik kesimlere de önemli görevler düşüyor.

Öncelikle hapishanelerle dayanışmayı büyütmek ve devrimci tutsakları sahiplenmek faşizmin kurmaya çalıştığı tecrit duvarını kıracak önemli bir adımdır. Ne olursa olsun devrimci dayanışmayı büyütmek ve devrimci tutsakları sahiplenmek ertelenemez bir devrimci görevdir. Unutmamalıyız ki faşizm, hapishanelerdeki devrimcilere saldırırken özellikle toplumsal muhalefetin zayıflığından ve sessizliğinden büyük cesaret almaktadır.

Ulucanlar Katliamı’nı ve iktidarın gerçekleştirdiği diğer katliamları unutmayalım. Hapishanelerdeki devrimci tutsaklarla devrimci dayanışmayı yükselterek faşizmden hesap soralım ve mücadeleyi yükseltelim.

Paylaşın