”12 Eylül Darbesi, Türkiye devrimci hareketini tasfiye etmek ve teslim alma hedefini önüne net bir şekilde koymuştu. (…) darbecilerin hedeflerine ulaşamadığının altını güçlü bir şekilde çizmek gerekiyor.”
12 Eylül 1980 Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarının tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Askeri Darbe ülkenin üzerine bir karabasan gibi çökerken halklar halen bu kabustan uyanabilmiş değildir. Türkiye ve Kürdistan toprakları üzerinde on yıllardır devam eden sömürü ve asimilasyon politikalarının 12 Eylül darbesiyle adeta yol haritası çizilmiştir.
Onlarca devrimci idam edilmiş, onlarca devrimci işkencelerde katledilmiş yüz binlerce devrimci tutuklanmış milyonlarca insan gözaltına alınmış ve on binlerce insan sürgünde yaşamak zorunda kalmıştır. Esasen neo-liberal sömürü politikalarının hayata geçirilebilmesi için yukarıda sıraladığımız uygulamalar askeri diktatörlük tarafından hayata geçirildi. 24 Ocak kararlarının hayata geçirilebilmesi için ülke adeta bir halklar hapishanesine dönüştürüldü. Darbenin en temel hedefi, toplumsal muhalefeti susturarak ülkeyi kapitalist dünyadaki değişikliklere en sorunsuz bir şekilde entegre etmekti.
Geride bıraktığımız 44 yılın ardından 12 Eylül darbesinin toplumda yarattığı tahribatın etkileri bugün de güncelliğini korumaktadır. Ülke işçi ve emekçileri 12 Eylül darbesiyle başlayan kabusun sonuçlarını çalışma yaşamı içerisinde o tarihten itibaren her gün tekrar tekrar yaşamaktadır.
Kürt halkı üzerinde baskı ve asimilasyon politikaları 12 Eylül darbesinden bu güne uzanan bir tarihte yaşanmaya devam etmektedir. Amed zindanında yaşanan işkence ve bunun karşısında yaşanan direniş Kürt özgürlük mücadelesinin tarihinde önemli bir dönüm noktasını işaret etmektedir.
Geride bıraktığımız 44 yıl düşünüldüğünde, 12 Eylül darbesinin etkilerinin toplumsal hayatta devam ettiğini belirtmeden geçemeyeceğiz. Darbecilerin en temel hedefi dikensiz bir gül bahçesi yaratmak, ülkenin halklar hapishanesine dönüşmüş halini sürekli kılmaktı. AKP iktidarıyla birlikte 12 Eylül darbecilerinin ”yargılanacağı” ve darbe zihniyetiyle hesaplaşılacağı propagandası bolca yapıldı. Ancak AKP iktidarının “demokrasi söylemiyle“ aslında büyük bir manipülasyon yaptığı gerçeği, içinde bulunduğumuz andan geriye bakıldığında daha iyi anlaşılıyor.
Elbette biz devrimciler geçmişte de bugünde AKP iktidarından demokrasi beklenemeyeceğini ve ondan ilerici bir şey gelmeyeceğini, bu iktidarın esasen 12 Eylül ile asla hesaplaşamayacağını belirttik. Zira AKP iktidarı 12 Eylül darbecileriyle aynı siyasal mantığın ve iktidar anlayışının sahibi olmuştur. Dolayısıyla güncel olarak 12 Eylül ile hesaplaşmak aynı zamanda AKP-MHP faşist iktidarıyla hesaplaşmak anlamına gelmektedir. Bugün AKP-MHP faşist iktidarının uygulamaları 12 Eylül darbe sürecinde yapılan baskı, zulüm ve sömürü politikalarıyla aynı zihniyettedir.
Bugün de işçi ve emekçiler en ağır şekilde sömürülmekte ve sendika kurmaları engellenmektedir. İşkence bir devlet politikası olarak yaşamın bütün alanlarında uygulanmakta ve bizzat faşist Erdoğan tarafından en açık bir şekilde desteklenmektedir. Darbe sürecinde siyasi partiler yasaklanırken bugün de Kürt halkının temsilcisi olan siyasi partiler kapatılmakta ve siyasiler hapishanelerde tutsak edilmektedir.
AKP-MHP iktidarı döneminde on binlerce devrimci hapishanelere atılmış ve on binlerce insan sürgünde yaşamak zorunda kalmıştır. Her türlü hak arama ve özgürlük talebi iktidarın yasaklarıyla karşı karşıya kalmıştır. 12 Eylül darbesinin 44. yılında darbe zihniyetiyle ve onun devamcılarıyla hesaplaşma kararlılığında olan her zaman devrimciler olmuştur.
Türkiye ve Kürdistan topraklarında kapitalist düzenin içinde bulunduğu krizin etkilerini en yoğun şekilde hissediyoruz. Coğrafyamızda yoksulluk ve sömürü en ağır şekilde yaşanmaktadır. Bunun karşısında Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilerin haklı ve onurlu mücadelesi yaşanmaktadır. Birleşik devrim mücadelesi Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilerin canları pahasına gelişmekte ve büyümektedir. Bu mücadelenin yürütücüsü olan devrimciler, 12 Eylül darbecileri ve onun zihniyetinin sürdürücüsü olan faşist iktidarla en güçlü şekilde hesaplaşacaktır.
Tarih boyunca her zaman emekçi sınıfların ve ezilenlerin temsilcileri darbecilerle en güçlü zeminde hesaplaşmıştır. Latin Amerika’da, Avrupa’da ve dünyanın birçok coğrafyasında böyle olmuştur, Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında da öyle olacaktır. Darbecilerden ve onların devamcılarından hesabı devrimciler soracaktır. AKP-MHP iktidarı bugün 12 Eylül darbecileriyle aynı zihniyette uygulamalar yaparak darbe zihniyetinin sürdürücüsüdür.
Son olarak devrimci siyaset içinde birkaç söz etmek doğru olacaktır. 12 Eylül darbesi, Türkiye devrimci hareketini tasfiye etmek ve teslim alma hedefini önüne net bir şekilde koymuştu. Geride bıraktığımız 44 yılda darbecilerin hedeflerine ulaşamadığının altını güçlü bir şekilde çizmek gerekiyor. Ne olursa olsun Necdet Adalı’nın ayak izlerini taşıyan devrimciler Türkiye sokaklarında, zindanlarda ve devrimci savaş alanlarında Necdet’in ve katledilen onlarca devrimcinin hesabını sormak için mücadele etmeye devam ediyor.
12 Eylül darbecileriyle ve onun takipçisi olan AKP-MHP iktidarıyla gerçek bir hesaplaşmayı devrimciler yapacaktır. Ne olursa olsun bu tarihsel hesaplaşma belirsiz uzak bir zamanda gerçekleşmeyecektir.