Umut Keçer, Umut Yazıları

1 Eylül’de Dünya Savaşı’na daha yakınız – Umut Keçer

”Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarının geleceği faşist iktidarın sömürü politikalarına ve savaş maceralarına terkedilemez. Dünya halklarının geleceği, işçi sınıfı ve ezilenlerin birlikte mücadelesinden geçmektedir.”

Dünya kapitalist sisteminin büyük bir kriz içerisinde olduğu gerçeği hemen hemen bütün kesimler tarafından kabul gören bir gerçek haline gelmiş bulunuyor. Kapitalizmin, içinde bulunduğu krizden en kestirme çıkış yolu olarak yine dünya savaşını gördüğünü, yaşanan bütün gelişmelerle daha iyi anlamaktayız.

Emperyalist-kapitalist sistem doğası gereği savaşlar ve çatışmaları sürekli üretmektedir. Son olarak 1990’lı yıllardan itibaren yaşanan bütün gelişmeler, ABD’nin başını çektiği Batı emperyalizminin mutlak belirleyen olduğu bir süreç olarak yaşanmaktaydı.

Rusya’nın Ukrayna’ya düzenlediği özel askeri operasyon ile birlikte bu durum değişmiş oldu. ABD ve Batı emperyalizmi birçok yöntemle Rusya’yı zayıflatmaya ve bu operasyonda başarısız kılmaya uğraşsa da şimdiye kadar ki gelişmeler düşünüldüğünde çok da başarılı olmuş gibi görünmüyor. Elbette Rusya, NATO’nun bütün imkanlarıyla desteklenen Ukrayna askeri varlığı karşısında belirli zorlanmalar yaşamıştır. Ancak nihayetinde 1990’dan itibaren ilk defa bu kadar büyük ölçekli bir çatışmayı Rusya, ABD’nin izni olmadan bu sürece yürütmekte ve ilerletmektedir.

Rusya’nın süreçten güçlenerek çıkması Batı emperyalizminin yenilgisi anlamına gelecektir. Sonuç olarak Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası ABD emperyalizminin mutlak hakimiyeti üzerine kurulmuş olan dünya düzeni, sarsılmıştır ve yıkılmaya doğru gitmektedir.

Dünya halkları açısından Ukrayna çatışması sonrası en büyük bölgesel çatışma dinamiği Filistin halkının özgürlük mücadelesi olmuştur. Filistin halkının özgülüğü için ödediği ağır bedeller ve yaşadığı yıkımlar, ABD ve Avrupa emperyalizmi tarafından görmezden gelinmekte ve yok sayılmaktadır. Yıllardır devam eden soykırım ve imha politikalarıyla İsrail Batı emperyalizminin şımarık çocuğu olarak sürekli teşvik edilmektedir.

Kürt halkı da tıpkı Filistin halkı gibi emperyalizmin ve sömürücü güçlerin görmezden geldiği bir , gerçekliktir. Bugün Erdoğan iktidarı doğrudan emperyalizmden aldığı destekle Kürt halkına dönük inkâr, imha ve soykırım politikalarını yürütmektedir. Kuzey Kürdistan başta olmak üzere, Rojava ve Başur Kürdistan’da devam eden işgal saldırıları karşısında Kürt halkı, büyük ve onurlu bir direniş yürütmektedir.
Bugün dünya, 1 Eylül 2024 ‘de 1. ve 2. Dünya savaşlarında olduğu gibi milyonlarca emekçinin hayatını tehdit eden bir savaş tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu savaş emperyalistlerin kar ve hegemonya mücadelesi planlarının devamı olarak gerçekleşme tehlikesine sahiptir. 1. ve 2. Dünya savaşlarında milyonlarca insan ölürken aynı zamanda milyonlarca insan da sakat kalmış, ülkesini terk etmek zorunda bırakılmış ve devletlerin sınırları yeniden çizilmişti.

Egemen sınıflar her zaman savaş ve sömürü politikalarını derinleştirmişler ve yaygınlaştırmışlardır. Bu yönüyle 3. Dünya savaşı konjonktürünün çokça dillendirildiği bir tarihsel dönem içerisindeyiz. Emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu krizden, savaş olmadan çıkması mümkün görünmemektedir. Yaklaşan dünya savaşı büyük bir tehlike olarak dünya halklarının geleceğini tehdit etmektedir.

Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halkları açısından da savaşın yarattığı yıkımlar ve sonuçları hiç de yabancı olduğumuz bir mesele değildir. Kürt halkına karşı on yıllardır sürdürülen kirli savaş, Türkiye toplumu açısından hayatın önemli bir gerçeği haline gelmiş bulunuyor. Bu gerçeği görmeden dünya halkları ve ezilenleri açısından bir gelecek tasarrufu yapılamaz.

AKP-MHP faşist iktidarı yaklaşan dünya savaşından en büyük kazançla çıkma konusunda bütün hazırlıklarını yapmakta ve bu temelde kendi tabanını tahkim etme konusunda politikalarına hız vermektedir. Coğrafyada yaşayan halklara dönük birçok katliam ve soykırım pratiği uygulamış olan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin köklerinde, şovenizm ve soykırım siyaseti yer almaktadır. AKP-MHP faşist iktidarı ise bugün bu şovenizm ve soykırım siyasetinin doğrudan yürütücüsüdür.

Dünya ve Türkiye halkları, sömürü politikalarının karşısında özgürlük ve eşitlik mücadelesini her koşulda yürütmeye devam etmektedir. Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarının geleceği de faşist iktidarın sömürü politikalarına ve savaş maceralarına terkedilemez.

Emperyalist işgaller ve sömürü politikaları karşısında dünya halklarının geleceği, işçi sınıfı ve ezilenlerin birlikte mücadelesinden geçmektedir. Türkiye işçi sınıfı ile Kürt özgürlük mücadelesinin birleşik devriminin gelişme dinamiklerinin güçleneceği bir tarihsel döneme giriyoruz.

Bugün sınıf mücadelesi için ödeyeceğimiz bedeller yarının devrimci geleceğini inşa etmede önemli kilometre taşlarının temellerini oluşturacaktır. Bu yönüyle 1. Dünya Savaşı Ekim Devrimi’ni doğurmuştur. Yine 2. Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği savaşı kazanırken Avrupa’nın birçok ülkesinde halk demokrasileri, Çin’de ve Kore’de ise sosyalist yönetimler kurulmuştur.

3. Dünya savaşı konjonktürü de doğru devrimci müdahalelerle işçi sınıfı ve ezilenler açısından yeni olanaklar yaratabilir. Bu yönüyle emperyalist kapitalist sistemin krizi devrimciler açısından yeni Ekim’lere ve yeni devrimlere olanak sağlayabilir. Yeter ki bu tarihsel sürecin ağırlığının ve sorumluluğunun farkında olalım.

Paylaşın